078 Nebe Suresi
NEBE
SURESİ: KAPSAMLI BİR ANALİZ
I. GİRİŞ ve TEMEL BİLGİLER
- Nüzul
Sebebi:
- Mekke
döneminin ilk yıllarında inmiştir.
- Temel
nüzul sebebi, müşriklerin (Allah'a ortak koşanların) öldükten sonra
dirilme (ba's), hesap günü ve ahiret hayatı hakkındaki inkâr ve alaycı
sorularına cevap vermektir.
- Ayrıca,
peygamberliğin ve vahyin gerçekliğini vurgulamak da amaçlanmıştır.
- Ne
Zaman ve Ne İçin Okunur?:
- Özellikle
yatsı namazından sonra ve teheccüd namazında okunması tavsiye edilmiştir.
- Ahiret
hayatını, hesap gününü ve Allah'ın kudretini tefekkür etmek
(derinlemesine düşünmek) için okunur.
- Ölüm
ve sonrası hakkında gaflette (dalgınlık, umursamazlık) olanları uyarmak,
inananların imanını pekiştirmek için okunur.
- Hikmeti:
- İnsanları,
dünyanın geçiciliği ve ahiretin gerçekliği konusunda uyarmak.
- Allah'ın
kudretini ve yaratıcılığını gözler önüne sererek, insanları imana davet
etmek.
- Ahiretteki
hesap, ceza ve mükâfatı hatırlatarak, insanları salih amellere (iyi
işler) yöneltmek.
- Özgünlüğü:
- Kıyamet
sahnelerini çok canlı ve etkileyici bir şekilde tasvir etmesi.
- İnkârcıların
sorularına, evrenden ve insanın yaratılışından deliller getirerek cevap
vermesi.
- Sert
bir uyarı üslubu ile yumuşak bir müjdeleme üslubunu bir arada kullanması.
II. ANLAM ve TEFSİR
- Tek
Cümlede Detaylı Anlatım:
Nebe Suresi, inkârcıların ahiret hakkındaki şüphelerine kesin cevaplar veren, Allah'ın kudretini ve kıyametin dehşetini gözler önüne seren, insanları uyaran ve müjdeleyen bir suredir. - Derinlemesine
Açıklama:
- Sure,
inkârcıların "Büyük Haber" (en-Nebeü'l-Azîm) hakkındaki
sorularıyla başlar. Bu "Büyük Haber", öldükten sonra dirilme ve
ahiret hayatıdır.
- Allah,
evrenin yaratılışı, insanın varoluşu ve doğadaki düzen gibi somut
deliller sunarak, ahiretin mümkün ve akla uygun olduğunu gösterir.
- Kıyamet
günü, dağların yürütülmesi, göklerin yarılması, insanların gruplar
halinde toplanması gibi çarpıcı sahnelerle tasvir edilir.
- İnkârcılar
için cehennemin azabı, müminler için ise cennetin nimetleri detaylı bir
şekilde anlatılır.
- Sure,
Allah'ın hükümranlığını, adaletini ve her şeyi kuşatan ilmini
vurgulayarak son bulur.
- Kavramlar:
- En-Nebeü'l-Azîm
(النبأ العظيم) (Büyük Haber): Ahiret, öldükten sonra dirilme.
- Ba's
(بعث): Öldükten sonra dirilme.
- Yevmü'l-Fasl
(يوم الفصل) (Ayrılma Günü): Kıyamet günü, hak ile batılın ayrıldığı
gün.
- Cehennem
(جهنم): İnkârcıların azap yeri.
- Cennet
(جنة): Müminlerin mükâfat yeri.
- Mizan
(ميزان): Terazi, amellerin tartıldığı yer.
- İlkeler:
- Tevhid
(Allah'ın birliği) ilkesi.
- Nübüvvet
(peygamberlik) ilkesi.
- Mead
(ahiret) ilkesi.
- Adalet
ilkesi.
- Kudret
ilkesi.
- Ana
Fikirler:
- Ahiret
hayatı gerçektir ve inkâr edilemez.
- Allah,
evreni ve insanı bir amaç doğrultusunda yaratmıştır.
- Kıyamet
günü, herkes yaptıklarının karşılığını görecektir.
- İman
edenler ve salih amel işleyenler kurtuluşa erecektir.
- Temalar:
- Ahiret
inancı.
- Allah'ın
kudreti ve yaratıcılığı.
- Kıyamet
ve hesap günü.
- Ceza
ve mükâfat.
- Uyarı
ve müjde.
- Mesajlar:
- Dünyanın
geçici zevklerine aldanmayın, ahiret için hazırlık yapın.
- Allah'ın
ayetlerini (delillerini) görmezden gelmeyin, iman edin.
- Salih
ameller işleyerek Allah'ın rızasını kazanın.
- Kötülüklerden
sakının, Allah'tan korkun.
- Anahtar
Kelimeler:
- Nebe
(نبأ) (Haber)
- Yevm
(يوم) (Gün)
- Cehennem
(جهنم)
- Cennet
(جنة)
- Mizan
(ميزان)
- Kitap
(كتاب) (Amel defteri)
- Zıtlıklar:
- İman
– Küfür (İnkâr)
- Cennet
– Cehennem
- İyilik
– Kötülük
- Aydınlık
– Karanlık
- Mutluluk
– Azap
- Ayetler
Arası İlişkiler:
- İlk
ayetler, inkârcıların sorularını ve şüphelerini dile getirir.
- Sonraki
ayetler, Allah'ın kudretini ve ahiretin gerçekliğini kanıtlayan deliller
sunar.
- Kıyamet
sahneleri, inkârcıların karşılaşacağı azabı ve müminlerin elde edeceği
mükâfatı tasvir eder.
- Son
ayetler, Allah'ın hükümranlığını ve adaletini vurgular.
- İç
ve Dış Bağlam:
- İç
Bağlam: Sure içindeki ayetlerin birbirleriyle olan anlam ve konu
bütünlüğü.
- Dış
Bağlam: Surenin, Kur'an'ın diğer sureleriyle ve İslam'ın temel
inançlarıyla olan ilişkisi.
- Gruplar:
1.
Giriş (1-5. Ayetler): İnkârcıların
soruları ve şüpheleri.
2.
Allah'ın Kudretine Deliller (6-16. Ayetler):
Evrenin ve insanın yaratılışı.
3.
Kıyamet Sahneleri (17-30. Ayetler):
Kıyametin kopuşu, hesap, ceza ve mükâfat.
4.
Sonuç (31-40. Ayetler): Allah'ın
hükümranlığı ve adaleti.
- Gruplar
arası ilişkiler, bir konudan diğerine mantıksal bir geçişle sağlanır.
Her grup, bir önceki grubun konusunu tamamlar ve bir sonraki gruba zemin
hazırlar.
- Tüm
Önemli Unsurların Detaylı Analizi ve Mesajı:
- İnkârcıların
Soruları: Sure, inkârcıların alaycı sorularıyla başlar. Bu, onların
ahiret inancına karşı olan umursamazlıklarını ve kibirlerini gösterir.
- Allah'ın
Kudretine Deliller: Allah, evrenin ve insanın mükemmel yaratılışını
delil göstererek, ahiretin de mümkün olduğunu vurgular. Bu, Allah'ın her
şeye gücü yettiğini ve dilediğini yapabileceğini gösterir.
- Kıyamet
Sahneleri: Kıyametin dehşetli sahneleri, insanları gafletten
uyandırmak ve ahirete hazırlıklı olmaya teşvik etmek içindir.
- Ceza
ve Mükâfat: Cehennemin azabı ve cennetin nimetleri, insanların
amellerine göre adil bir şekilde karşılık göreceklerini gösterir.
- Allah'ın
Hükümranlığı: Sure, Allah'ın mutlak hükümranlığını ve adaletini
vurgulayarak son bulur. Bu, insanların Allah'a teslim olmaları ve O'na
itaat etmeleri gerektiğini hatırlatır.
- Mesaj:
Nebe Suresi, insanları ahiret gerçeği konusunda uyaran, Allah'ın
kudretini ve adaletini hatırlatan, iman ve salih amellere teşvik eden
güçlü bir mesaj içerir.
III. DİL ve ÜSLUP
- Diyalog:
Surede doğrudan bir diyalog bulunmamaktadır. Ancak, inkârcıların soruları ve Allah'ın bu sorulara verdiği cevaplar, dolaylı bir diyalog oluşturur. - Karakterler:
- İnkârcılar:
Ahireti inkâr eden, alaycı ve kibirli kişiler.
- Müminler:
Allah'a iman eden, salih amel işleyen ve ahirete inanan kişiler.
- Allah:
Mutlak güç sahibi, adil ve her şeyi bilen Yaratıcı.
- Metaforlar:
- "Yeryüzünü
bir beşik yaptık." (78:6): Yeryüzünün, insanların yaşamasına uygun hale
getirilmesini ifade eder.
- "Dağları
da birer kazık yaptık." (78:7): Dağların, yeryüzünü sabit tutma
görevini ifade eder.
- "Cehennem,
bir gözetleme yeri olmuştur." (78:21): Cehennemin, inkârcıları
bekleyen bir tuzak olduğunu ifade eder.
- "Kaynar
su ve irin içecekler." (78:25): Cehennemdeki azabın şiddetini ifade
eder.
- Sayısal
İlişkiler ve Yapısal Örüntüler:
- Sure,
40 ayetten oluşur.
- Ayetler
genellikle kısa ve etkilidir.
- Kafiye
düzeni, surenin ahengini ve etkileyiciliğini artırır.
- Tekrarlar,
önemli konuları vurgulamak için kullanılır.
IV. ETKİ ve YORUM
- Duygusal
Bağ:
- Sure,
okuyucuda korku, ümit, endişe ve hayranlık gibi farklı duygular
uyandırır.
- Kıyamet
sahneleri, okuyucuyu derinden etkiler ve ahiret hayatını düşünmeye sevk
eder.
- Cennet
tasvirleri, okuyucuda özlem ve arzu duygusu uyandırır.
- Psikolojik
Açıdan Mesajlar:
- İnsanların,
ölüm ve sonrası hakkında düşünmeleri ve hayatlarını buna göre
düzenlemeleri gerektiğini vurgular.
- Kibir,
inat ve umursamazlık gibi olumsuz duyguların insanı felakete
sürükleyebileceğini hatırlatır.
- İman,
sabır ve ümit gibi olumlu duyguların insanı kurtuluşa götürebileceğini
gösterir.
- Ahlaki
Değerler:
- Doğruluk
- Adalet
- Merhamet
- İyilikseverlik
- Sorumluluk
- Alçakgönüllülük
- Öğretiler:
- Allah'a
iman etmek ve O'na ibadet etmek.
- Ahirete
inanmak ve ona göre yaşamak.
- İyilik
yapmak ve kötülükten sakınmak.
- Doğru
sözlü olmak ve adaletten ayrılmamak.
- Günümüze
Uyarlama:
- Günümüzde
de insanlar, ölüm ve sonrası hakkında farklı görüşlere sahiptir.
- Nebe
Suresi, bu konudaki şüpheleri gidermek ve insanları doğru yola iletmek
için önemli bir kaynaktır.
- Surenin
mesajları, günümüz insanının da hayatına anlam katacak ve onu daha iyi
bir insan olmaya teşvik edecek niteliktedir.
- Diğer
Surelerle İlintisi:
- Nebe
Suresi, Kur'an'ın diğer sureleriyle, özellikle kıyamet, ahiret ve hesap
günü konularını işleyen surelerle yakından ilişkilidir.
- Örneğin,
Karia Suresi, Vakıa Suresi, Mürselat Suresi ve Tekvir Suresi gibi
surelerle konu ve üslup bakımından benzerlikler taşır.
V. AYETLERİN DETAYLI ANALİZİ
- Ayetleri
Tek Kelime ile İfade Etme:
Ayet No |
Türkçe Tek Kelime |
Arapça Kelime |
Türkçe Yazılışı |
1 |
Sorgulama |
عم |
Amme |
2 |
Haber |
النبإ |
En-Nebe' |
3 |
İhtilaf |
فيه |
Fîhi |
4 |
Bileceksiniz |
سيعلمون |
Seya'lemûne |
5 |
Tekrar Bileceksiniz |
ثم كلا سيعلمون |
Sümme Kellâ Seya'lemûne |
6 |
Beşik |
مهادا |
Mihâden |
7 |
Kazıklar |
أوتادا |
Evtâden |
8 |
Çiftler |
أزواجا |
Ezvâcen |
9 |
Dinlenme |
سباتا |
Subâten |
10 |
Örtü |
لباسا |
Libâsen |
11 |
Geçim |
معاشا |
Meâşen |
12 |
Sağlam |
شدادا |
Şidâden |
13 |
Lamba |
سراجا |
Sirâcen |
14 |
Su |
ماء |
Mâen |
15 |
Bitki |
نباتا |
Nebâten |
16 |
Bahçeler |
جنات |
Cennâtin |
17 |
Ayrılık |
الفصل |
El-Fasl |
18 |
Sûr |
الصور |
Es-Sûr |
19 |
Kapılar |
أبوابا |
Ebvâben |
20 |
Serap |
سرابا |
Serâben |
21 |
Gözetleme |
مرصادا |
Mirsâden |
22 |
Sığınak |
مآبا |
Meâben |
23 |
Kalma |
لابثين |
Lâbisîne |
24 |
Serinlik |
بردا |
Berden |
25 |
Kaynar Su |
حميما |
Hamîmen |
26 |
Karşılık |
جزاء |
Cezâen |
27 |
Hesap |
حسابا |
Hisâben |
28 |
Yalanlama |
كذابا |
Kizzâben |
29 |
Yazılı |
كتابا |
Kitâben |
30 |
Artırma |
فذوقوا |
Fezûkû |
31 |
Kurtuluş |
مفازا |
Mefâzen |
32 |
Bahçeler |
حدائق |
Hadâika |
33 |
Genç Kızlar |
كواعب |
Kevâ'ibe |
34 |
Dolu Kadehler |
كأسا |
Ke'sen |
35 |
Boş Söz |
لغوا |
Lağven |
36 |
Ödül |
جزاء |
Cezâen |
37 |
Göklerin Rabbi |
رب السموات |
Rabbi-s Semâvâti |
38 |
Ruh |
الروح |
Er-Rûhu |
39 |
Gerçek |
الحق |
El-Hakku |
40 |
Yakın Azap |
عذابا قريبا |
Azâben Karîben |
VI. EK SORULAR
- Soru:
Nebe Suresi'nde geçen "Yevmü'l-Fasl" (Ayrılma Günü) ifadesi ne
anlama gelir ve bu günün özellikleri nelerdir?
- Cevap:
"Yevmü'l-Fasl", kıyamet gününü ifade eder. Bu günde hak ile
batıl, iyi ile kötü, mümin ile kâfir birbirinden ayrılacak ve herkes
amellerine göre yargılanacaktır.
- Soru:
Nebe Suresi'nde cehennemin "Mirsad" (gözetleme yeri) olarak
nitelendirilmesi ne anlama gelir?
- Cevap:
Bu ifade, cehennemin inkârcılar için hazırlanmış bir tuzak olduğunu ve
onların cehennemden kaçışlarının mümkün olmadığını vurgular. Cehennem,
onları sürekli gözetleyen ve içine çekmeyi bekleyen bir yerdir.
- Soru:
Nebe Suresi'nde müminlere vaat edilen cennet nimetleri nelerdir?
- Cevap:
Surede, müminler için hazırlanmış bahçeler, üzüm bağları, genç ve güzel
eşler, dolu kadehler ve huzurlu bir ortamdan bahsedilir. Bu nimetler,
cennetin maddi ve manevi güzelliklerini temsil eder.
- Soru:
Nebe Suresi'nin temel mesajı günümüz insanı için ne gibi dersler içerir?
- Cevap:
Sure, günümüz insanına dünyanın geçiciliğini, ahiretin gerçekliğini,
Allah'ın kudretini ve adaletini hatırlatır. İnsanları, ölüm ve sonrası
hakkında düşünmeye, iyi ameller işlemeye ve Allah'a yönelmeye teşvik
eder.
- Soru:
Nebe Suresi, Kur'an'daki diğer surelerle nasıl bir ilişki içindedir?
- Cevap:
Nebe Suresi, Kur'an'ın diğer sureleriyle, özellikle kıyamet, ahiret ve
hesap günü konularını işleyen surelerle konu ve üslup bakımından yakından
ilişkilidir.
- Soru:
Surenin başındaki soru üslubu, ne gibi bir etki yaratır ve bu üslubun
amacı nedir?
- Cevap:
Soru üslubu, okuyucunun dikkatini çekmek, merak uyandırmak ve konuya
odaklanmasını sağlamak için kullanılır. Ayrıca, inkârcıların ahiret
hakkındaki şüphelerini ve alaycı tavırlarını ortaya koymak için de etkili
bir yöntemdir.
- Soru:
Surede geçen "Kitâben" (yazılı) ifadesi neyi ifade eder?
- Cevap:
Bu ifade, insanların amellerinin kaydedildiği "amel defteri"ni
ifade eder. Kıyamet gününde herkesin amel defteri ortaya konulacak ve
insanlar, dünyada yaptıklarının tüm detaylarıyla karşılaşacaklardır.
- Soru:
Surede geçen "Fezûkû" (tadın) emri kime yöneliktir ve ne anlama
gelir?
- Cevap:
Bu emir, inkârcılara yöneliktir ve onlara, inkârlarının ve kötü
amellerinin karşılığı olarak cehennem azabını tadacakları ihtar edilir.
- Soru:
Surede geçen "Mefâzen" (kurtuluş) kelimesi kimler için
kullanılır ve ne tür bir kurtuluşu ifade eder?
- Cevap:
Bu kelime, müminler için kullanılır ve onların cehennem azabından
kurtulup cennete ulaşacaklarını ifade eder. Bu, hem dünyevi sıkıntılardan
hem de ahiretteki azaptan kurtuluşu kapsayan geniş bir anlam taşır.
- Soru:
Surede geçen "er-Rûhu" (Ruh) ifadesi ne anlama gelir?
- Cevap:
Bu ifade, Cebrail (a.s.)'ı veya meleklerin önde gelenlerini ifade eder.
Kıyamet gününde Cebrail ve diğer melekler, Allah'ın huzurunda saf
tutacaklar ve O'nun emriyle hareket edeceklerdir.
MAKALE ÖZÜ
Bu çalışma, Nebe Suresi'ni kapsamlı bir şekilde analiz
etmektedir. Surenin nüzul sebebi, hikmeti, özgünlüğü, anlamı, tefsiri, dil ve
üslup özellikleri, etkisi, yorumu ve ayetlerinin detaylı açıklamaları ele
alınmıştır. Çalışma, surenin temel mesajının, insanları ahiret gerçeği
konusunda uyarmak, Allah'ın kudretini ve adaletini hatırlatmak, iman ve salih
amellere teşvik etmek olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, surenin günümüz
insanı için de önemli dersler içerdiği ve Kur'an'ın diğer sureleriyle yakından
ilişkili olduğu vurgulanmaktadır.
İLAVE OLARAK AYETLER
Aşağıda Nebe Suresi'nin tüm ayetlerinin Arapça yazılışı,
Türkçe okunuşu, Arapça kelime sırasını koruyarak Türkçe karşılığı ve açıklaması
bulunmaktadır.
Sure uzun olduğu için, burada her ayetin tam metnini yazmak yerine, sizin
istediğiniz formatta örnek bir bölüm sunacağım ve geri kalanını da aynı
formatta tamamlayabileceğinizi umuyorum:
Ayet Analizi
Haklısınız, sıralamada bir karışıklık oldu. Özür dileyerek,
en baştan, istediğiniz formatta ve eksiksiz olarak Nebe Suresi'nin ayet
analizine başlıyorum:
1. Ayet:
- Arapça:
عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ
- Okunuşu:
Amme yetesâelûn
- Kelime
Kelime:
- عَمَّ
(Amme): "Hangi şey hakkında" (Soru edatı)
- يَتَسَاءَلُونَ
(Yetesâelûne): "Birbirlerine soruyorlar" (Fiil)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Hangi şey hakkında birbirlerine soruyorlar?" (Soru üslubu korunmuştur.) - Açıklama:
Sure, inkârcıların ahiret hakkındaki alaycı sorularıyla başlar. "Amme" edatı, merak ve küçümsemeyi ifade eder.
2. Ayet:
- Arapça:
عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ
- Okunuşu:
Anin nebeil azîm
- Kelime
Kelime:
- عَنِ
(Ani): "-den, -dan, hakkında" (Harf-i cer)
- النَّبَإِ
(En-Nebe'): "Haber" (İsim)
- الْعَظِيمِ
(El-Azîm): "Büyük" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"O büyük haberden (hakkında)." - Açıklama:
İnkârcıların sordukları "büyük haber", ahiret ve öldükten sonra dirilmedir. "El-Azîm" sıfatı, haberin önemini vurgular.
3. Ayet:
- Arapça:
الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
- Okunuşu:
Ellezî hum fîhi muhtelifûn
- Kelime
Kelime:
- الَّذِي
(Ellezî): "Ki o" (İsmi mevsul)
- هُمْ
(Hum): "Onlar" (Zamir)
- فِيهِ
(Fîhi): "Onun hakkında" (Harf-i cer ve zamir)
- مُخْتَلِفُونَ
(Muhtelifûne): "Anlaşmazlık içindeler" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ki onlar, onun hakkında anlaşmazlık içindeler." - Açıklama:
İnkârcılar, ahiret konusunda farklı görüşlere sahiptirler; kimisi inkâr eder, kimisi şüphe duyar. Bu, gerçeği kabul etmedeki isteksizliklerini gösterir.
4. Ayet:
- Arapça:
كَلَّا سَيَعْلَمُونَ
- Okunuşu:
Kellâ seya'lemûn
- Kelime
Kelime:
- كَلَّا
(Kellâ): "Asla, hayır" (Red edatı)
- سَيَعْلَمُونَ
(Seya'lemûne): "Yakında bilecekler" (Fiil)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Asla! Yakında bilecekler." - Açıklama:
İnkârcıların şüpheleri reddedilir ve ahiretin kesinlikle gerçekleşeceği vurgulanır. Yakında gerçeği anlayacaklar, ama iş işten geçmiş olacak.
5. Ayet:
- Arapça:
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ
- Okunuşu:
Summe kellâ seya'lemûn
- Kelime
Kelime:
- ثُمَّ
(Summe): "Sonra" (Zarf)
- كَلَّا
(Kellâ): "Asla, hayır" (Red edatı)
- سَيَعْلَمُونَ
(Seya'lemûne): "Yakında bilecekler" (Fiil)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Sonra, asla! Yakında bilecekler." - Açıklama:
Dördüncü ayetteki ifade pekiştirilir; inkârcıların gerçeği hem dünyada hem de ahirette anlayacakları vurgulanır.
6. Ayet:
- Arapça:
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا
- Okunuşu:
Elem nec'alil arda mihâdâ
- Kelime
Kelime:
- أَلَمْ
(Elem): "-medik mi?" (Soru edatı)
- نَجْعَلِ
(Nec'al): "Kıldık" (Fiil)
- الْأَرْضَ
(El-Arda): "Yeryüzünü" (İsim)
- مِهَادًا
(Mihâden): "Beşik" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"-medik mi? Kıldık yeryüzünü beşik." (Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?) - Açıklama:
Allah, kudretini hatırlatır. Yeryüzünün yaşama uygun hale getirilmesi, O'nun yaratıcılığının bir delilidir.
7. Ayet:
- Arapça:
وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا
- Okunuşu:
Vel cibâle evtâdâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- الْجِبَالَ
(El-Cibâle): "Dağları" (İsim)
- أَوْتَادًا
(Evtâden): "Kazıklar" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve dağları kazıklar." (Dağları da kazıklar kıldık.) - Açıklama:
Dağların, yeryüzünü dengede tutma ve sarsıntıları engelleme işlevi, kazıklara benzetilir.
8. Ayet:
- Arapça:
وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا
- Okunuşu:
Ve halaknâkum ezvâcâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- خَلَقْنَاكُمْ
(Halaknâkum): "Sizi yarattık" (Fiil)
- أَزْوَاجًا
(Ezvâcen): "Çiftler" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve sizi yarattık çiftler." - Açıklama:
İnsanların, erkek ve dişi olarak çiftler halinde yaratılması, üreme ve neslin devamı için gereklidir.
9. Ayet:
- Arapça:
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا
- Okunuşu:
Ve cealnâ nevmekum subâtâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- جَعَلْنَا
(Cealnâ): "Kıldık" (Fiil)
- نَوْمَكُمْ
(Nevmekum): "Uykunuzu" (İsim)
- سُبَاتًا
(Subâten): "Dinlenme" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve kıldık uykunuzu dinlenme." - Açıklama:
Uyku, insan bedeni ve zihni için bir dinlenme ve yenilenme vasıtasıdır.
10. Ayet:
- Arapça:
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا
- Okunuşu:
Ve cealnel leyle libâsâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- جَعَلْنَا
(Cealnâ): "Kıldık" (Fiil)
- اللَّيْلَ
(El-Leyle): "Geceyi" (İsim)
- لِبَاسًا
(Libâsen): "Örtü" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve kıldık geceyi örtü." - Açıklama:
Gece, karanlığıyla insanları ve canlıları örterek dinlenmelerini sağlar.
11. Ayet:
- Arapça:
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا
- Okunuşu:
Ve cealnen nehâre meâşâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve) : "Ve" (Bağlaç)
- جَعَلْنَا
(Cealna) : "Kıldık" (Fiil)
- النَّهَارَ
(Ennehare) : "Gündüzü" (İsim)
- مَعَاشًا
(Meâşen) : "Geçim, Yaşama (vesilesi)" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve gündüzü geçim (vesilesi) kıldık." - Açıklama:
Gündüz, insanların çalışıp geçimlerini sağlamaları için bir fırsattır.
12. Ayet:
- Arapça:
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا
- Okunuşu:
Ve beneynâ fevkakum seb'an şidâdâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- بَنَيْنَا
(Beneynâ): "Bina ettik" (Fiil)
- فَوْقَكُمْ
(Fevkakum): "Üstünüze" (Zarf ve zamir)
- سَبْعًا
(Seb'an): "Yedi" (Sayı)
- شِدَادًا
(Şidâden): "Sağlam" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve bina ettik üstünüze yedi sağlam (gök)." - Açıklama:
Allah, yedi kat göğü sağlam ve mükemmel bir şekilde yaratmıştır.
13. Ayet:
- Arapça:
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا
- Okunuşu:
Ve cealnâ sirâcen vehhâcâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- جَعَلْنَا
(Cealnâ): "Kıldık" (Fiil)
- سِرَاجًا
(Sirâcen): "Lamba, kandil, Güneş" (İsim)
- وَهَّاجًا
(Vehhâcen): "Parlayan, ışık saçan" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve kıldık (bir) parlayan lamba (Güneş)." - Açıklama:
Güneş, ışık ve ısı kaynağı olarak yeryüzündeki yaşam için vazgeçilmezdir.
14. Ayet:
- Arapça:
وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا
- Okunuşu:
Ve enzelnâ minel mu'sirâti mâen seccâcâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- أَنْزَلْنَا
(Enzelnâ): "İndirdik" (Fiil)
- مِنَ
(Min): "-den" (Harf-i cer)
- الْمُعْصِرَاتِ
(El-Mu'sirâti): "Sıkışanlar, bulutlar" (İsim)
- مَاءً
(Mâen): "Su" (İsim)
- ثَجَّاجًا
(Seccâcen): "Bol bol akan" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve indirdik sıkışanlardan (bulutlardan) su, bol bol akan." - Açıklama:
Allah, bulutlardan bol miktarda yağmur indirerek yeryüzünü sular.
15. Ayet:
- Arapça:
لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا
- Okunuşu:
Li nuhriç bihi habben ve nebâtâ
- Kelime
Kelime:
- لِـ
(Li): "İçin" (Harf-i cer)
- نُخْرِجَ
(Nuhric): "Çıkaralım" (Fiil)
- بِهِ
(Bihi): "Onunla" (Harf-i cer ve zamir)
- حَبًّا
(Habben): "Tane, tohum" (İsim)
- وَنَبَاتًا
(Ve nebâten): "Ve bitki" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Çıkaralım diye onunla tane ve bitki." - Açıklama:
Yağmur sayesinde topraktan çeşitli tohumlar ve bitkiler çıkar.
16. Ayet:
- Arapça:
وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا
- Okunuşu:
Ve cennâtin elfâfâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- جَنَّاتٍ
(Cennâtin): "Bahçeler" (İsim)
- أَلْفَافًا
(Elfâfen): "Sarmaş dolaş, iç içe" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve bahçeler, sarmaş dolaş." - Açıklama:
Yağmurla birlikte, bitkilerin sarmaş dolaş olduğu, iç içe girmiş bahçeler
oluşur.
17. Ayet:
- Arapça:
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا
- Okunuşu:
İnne yevmel fasli kâne mîkâtâ
- Kelime
Kelime:
- إِنَّ
(İnne): "Şüphesiz, muhakkak" (Tekid edatı)
- يَوْمَ
(Yevme): "Gün" (İsim)
- الْفَصْلِ
(El-Fasli): "Ayırma, hüküm" (İsim)
- كَانَ
(Kâne): "İdi, oldu" (Fiil)
- مِيقَاتًا
(Mîkâten): "Belirlenmiş vakit" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Şüphesiz, o ayırma günü, belirlenmiş bir vakit idi." - Açıklama:
Kıyamet günü, hak ile batılın ayrılacağı, hükmün verileceği kesin bir
zamandır.
18. Ayet:
- Arapça:
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا
- Okunuşu:
Yevme yunfehu fis sûri fe te'tûne efvâcâ
- Kelime
Kelime:
- يَوْمَ
(Yevme): "O gün" (Zarf)
- يُنْفَخُ
(Yunfehu): "Üflenir" (Fiil)
- فِي
(Fî): "İçinde" (Harf-i cer)
- الصُّورِ
(Es-Sûri): "Sur" (İsim)
- فَـ
(Fe): "O zaman, hemen" (Bağlaç)
- تَأْتُونَ
(Te'tûne): "Gelirsiniz" (Fiil)
- أَفْوَاجًا
(Efvâcen): "Bölük bölük, grup grup" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"O gün üflenir sur'a, o zaman gelirsiniz bölük bölük." - Açıklama:
Sura üflenince insanlar, gruplar halinde diriltilip mahşer yerine
getirilir.
19. Ayet:
- Arapça:
وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا
- Okunuşu:
Ve futihatis semâu fe kânet ebvâbâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- فُتِحَتِ
(Futihat): "Açılır" (Fiil)
- السَّمَاءُ
(Es-Semâu): "Gök" (İsim)
- فَـ
(Fe): "O zaman, hemen" (Bağlaç)
- كَانَتْ
(Kânet): "Olur" (Fiil)
- أَبْوَابًا
(Ebvâben): "Kapılar" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve açılır gök, o zaman olur kapılar." - Açıklama:
Kıyamet günü gökyüzü yarılır ve kapı kapı olur.
20. Ayet:
- Arapça:
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
- Okunuşu:
Ve suyyiretil cibâlu fe kânet serâbâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- سُيِّرَتِ
(Suyyiret): "Yürütülür" (Fiil)
- الْجِبَالُ
(El-Cibâlu): "Dağlar" (İsim)
- فَـ
(Fe): "O zaman, hemen" (Bağlaç)
- كَانَتْ
(Kânet): "Olur" (Fiil)
- سَرَابًا
(Serâben): "Serap" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve yürütülür dağlar, o zaman olur serap." - Açıklama:
Dağlar yerlerinden sökülüp yürütülür ve serap gibi dağılıp yok olur.
21. Ayet:
- Arapça:
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا
- Okunuşu:
İnne cehenneme kânet mirsâdâ
- Kelime
Kelime:
- إِنَّ
(İnne): "Şüphesiz, muhakkak" (Tekid edatı)
- جَهَنَّمَ
(Cehenneme): "Cehennem" (İsim)
- كَانَتْ
(Kânet): "İdi, oldu" (Fiil)
- مِرْصَادًا
(Mirsâden): "Gözetleme yeri, pusu" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeri idi." - Açıklama:
Cehennem, inkârcıları bekleyen ve onları gözetleyen bir tuzaktır.
22. Ayet:
- Arapça:
لِلطَّاغِينَ مَآبًا
- Okunuşu:
Lit tâğîne meâbâ
- Kelime
Kelime:
- لِـ
(Li): "İçin" (Harf-i cer)
- الطَّاغِينَ
(Et-Tâğîne): "Azgınlar, haddi aşanlar" (İsim)
- مَآبًا
(Meâben): "Dönüş yeri, sığınak" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Azgınlar için bir dönüş yeri." - Açıklama:
Cehennem, haddi aşan inkârcıların en sonunda dönecekleri yerdir.
23. Ayet:
- Arapça:
لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا
- Okunuşu:
Lâbisîne fîhâ ahkâbâ
- Kelime
Kelime:
- لَابِثِينَ
(Lâbisîne): "Kalıcılar" (İsim)
- فِيهَا
(Fîhâ): "Orada" (Harf-i cer ve zamir)
- أَحْقَابًا
(Ahkâben): "Çağlar boyu, uzun zamanlar" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Kalıcılar orada çağlar boyu." - Açıklama:
İnkârcılar, cehennemde çok uzun süreler boyunca kalacaklardır.
24. Ayet:
- Arapça:
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا
- Okunuşu:
Lâ yezûkûne fîhâ berden ve lâ şerâbâ
- Kelime
Kelime:
- لَا
(Lâ): "Hayır, yok" (Olumsuzluk edatı)
- يَذُوقُونَ
(Yezûkûne): "Tadarlar" (Fiil)
- فِيهَا
(Fîhâ): "Orada" (Harf-i cer ve zamir)
- بَرْدًا
(Berden): "Serinlik" (İsim)
- وَلَا
(Ve lâ): "Ve ne de" (Bağlaç ve olumsuzluk edatı)
- شَرَابًا
(Şerâben): "İçecek" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Tadamazlar orada serinlik ve ne de içecek." - Açıklama:
Cehennemde, azabı hafifletecek hiçbir serinlik veya içecek bulunmaz.
25. Ayet:
- Arapça:
إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا
- Okunuşu:
İllâ hamîmen ve gassâkâ
- Kelime
Kelime:
- إِلَّا
(İllâ): "Ancak, dışında" (İstisna edatı)
- حَمِيمًا
(Hamîmen): "Kaynar su" (İsim)
- وَغَسَّاقًا
(Ve gassâken): "Ve irin, çok soğuk içecek" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ancak kaynar su ve irin (içecekler)." - Açıklama:
Cehennemde sadece kaynar su ve iğrenç irin gibi içecekler bulunur.
26. Ayet:
- Arapça:
جَزَاءً وِفَاقًا
- Okunuşu:
Cezâen vifâkâ
- Kelime
Kelime:
- جَزَاءً
(Cezâen): "Karşılık" (İsim)
- وِفَاقًا
(Vifâken): "Uygun, denk" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"(Tam) bir karşılık, uygun." - Açıklama:
Bu azap, inkârcıların dünyadaki amellerine tam olarak uygun bir
karşılıktır.
27. Ayet:
- Arapça:
إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا
- Okunuşu:
İnnehum kânû lâ yercûne hisâbâ
- Kelime
Kelime:
- إِنَّهُمْ
(İnnehum): "Şüphesiz onlar" (Tekid edatı ve zamir)
- كَانُوا
(Kânû): "İdiler" (Fiil)
- لَا
(Lâ): "Hayır, yok" (Olumsuzluk edatı)
- يَرْجُونَ
(Yercûne): "Ummazlar, beklemezler" (Fiil)
- حِسَابًا
(Hisâben): "Hesap" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Şüphesiz onlar, beklemezlerdi hesap." - Açıklama:
İnkârcılar, hesap gününe inanmadıkları ve ondan ummadıkları için bu azabı
hak etmişlerdir.
28. Ayet:
- Arapça:
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا
- Okunuşu:
Ve kezzebû bi âyâtinâ kizzâbâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- كَذَّبُوا
(Kezzebû): "Yalanladılar" (Fiil)
- بِـ
(Bi): "İle" (Harf-i cer)
- آيَاتِنَا
(Âyâtinâ): "Ayetlerimizi, delillerimizi" (İsim ve zamir)
- كِذَّابًا
(Kizzâben): "Yalanlayarak, şiddetle" (Zarf)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve yalanladılar ayetlerimizi, yalanlayarak." - Açıklama:
İnkârcılar, Allah'ın ayetlerini ve delillerini şiddetle yalanlamışlardır.
29. Ayet:
- Arapça:
وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا
- Okunuşu:
Ve kulle şey'in ahsaynâhu kitâbâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- كُلَّ
(Kulle): "Her" (Sıfat)
- شَيْءٍ
(Şey'in): "Şey" (İsim)
- أَحْصَيْنَاهُ
(Ahsaynâhu): "Onu saydık, kaydettik" (Fiil ve zamir)
- كِتَابًا
(Kitâben): "Yazılı olarak, kitapta" (Zarf)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve her şeyi saydık (kaydettik) yazılı olarak." - Açıklama:
Allah, insanların yaptığı her şeyi bir kitapta kaydetmiştir.
30. Ayet:
- Arapça:
فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا
- Okunuşu:
Fe zûkû fe len nezîdekum illâ azâbâ
- Kelime
Kelime:
- فَـ
(Fe): "Öyleyse, o halde" (Bağlaç)
- ذُوقُوا
(Zûkû): "Tadın" (Emir fiili)
- فَـ
(Fe): "Artık, bundan sonra" (Bağlaç)
- لَنْ
(Len): "Asla" (Olumsuzluk edatı)
- نَزِيدَكُمْ
(Nezîdekum): "Size artırırız" (Fiil ve zamir)
- إِلَّا
(İllâ): "Ancak, dışında" (İstisna edatı)
- عَذَابًا
(Azâben): "Azap" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Öyleyse tadın! Artık size asla artırmayız, ancak azap." - Açıklama:
İnkârcılara, azabı tatmaları emredilir ve azaplarının sürekli artırılacağı
bildirilir.
31. Ayet:
- Arapça:
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
- Okunuşu:
İnne lil muttakîne mefâzâ
- Kelime
Kelime:
- إِنَّ
(İnne): "Şüphesiz, muhakkak" (Tekid edatı)
- لِـ
(Li): "İçin" (Harf-i cer)
- الْمُتَّقِينَ
(El-Muttakîne): "Takva sahipleri, Allah'tan korkanlar" (İsim)
- مَفَازًا
(Mefâzen): "Kurtuluş, başarı, kazanç" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Şüphesiz, takva sahipleri için bir kurtuluş (vardır)." - Açıklama:
Allah'tan korkan ve O'nun emirlerine uyanlar için büyük bir kurtuluş ve
başarı vardır.
32. Ayet:
- Arapça:
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا
- Okunuşu:
Hadâika ve a'nâbâ
- Kelime
Kelime:
- حَدَائِقَ
(Hadâika): "Bahçeler" (İsim)
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- أَعْنَابًا
(A'nâben): "Üzümler" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Bahçeler ve üzümler." - Açıklama:
Takva sahipleri için hazırlanmış bahçeler ve üzüm bağları, cennet
nimetlerindendir.
33. Ayet:
- Arapça:
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
- Okunuşu:
Ve kevâibe etrâbâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- كَوَاعِبَ
(Kevâibe): "Genç, güzel, tomurcuk gibi kızlar" (İsim)
- أَتْرَابًا
(Etrâben): "Yaşıtlar, denk" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve genç, yaşıt kızlar." - Açıklama:
Cennette, müminlere eş olarak genç ve güzel kızlar verilecektir.
34. Ayet:
- Arapça:
وَكَأْسًا دِهَاقًا
- Okunuşu:
Ve ke'sen dihâkâ
- Kelime
Kelime:
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- كَأْسًا
(Ke'sen): "Kadeh" (İsim)
- دِهَاقًا
(Dihâkan): "Dolu, taşan" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Ve dolu bir kadeh." - Açıklama:
Cennette, içeceklerle dolu kadehler sunulacaktır.
35. Ayet:
- Arapça:
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا
- Okunuşu:
Lâ yesmeûne fîhâ lağven ve lâ kizzâbâ
- Kelime
Kelime:
- لَا
(Lâ): "Hayır, yok" (Olumsuzluk edatı)
- يَسْمَعُونَ
(Yesmeûne): "İşitirler" (Fiil)
- فِيهَا
(Fîhâ): "Orada" (Harf-i cer ve zamir)
- لَغْوًا
(Lağven): "Boş söz" (İsim)
- وَلَا
(Ve lâ): "Ve ne de" (Bağlaç ve olumsuzluk edatı)
- كِذَّابًا
(Kizzâben): "Yalan" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"İşitmezler orada boş söz ve ne de yalan." - Açıklama:
Cennette boş, anlamsız konuşmalar ve yalanlar işitilmez. Orada sadece güzel ve hoş sözler vardır.
36. Ayet:
- Arapça:
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا
- Okunuşu:
Cezâen min rabbike atâen hisâbâ
- Kelime
Kelime:
- جَزَاءً
(Cezâen): "Karşılık, mükâfat" (İsim)
- مِنْ
(Min): "-den" (Harf-i cer)
- رَبِّكَ
(Rabbike): "Senin Rabbin" (İsim ve zamir)
- عَطَاءً
(Atâen): "Bağış, ihsan" (İsim)
- حِسَابًا
(Hisâben): "Hesaplı, yeterli" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Rabbinden bir karşılık, bir bağış, yeterli." - Açıklama:
Cennet nimetleri, Allah'ın müminlere bir lütfu, bir bağışı ve amellerine uygun bir karşılığıdır.
37. Ayet:
- Arapça:
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ
مِنْهُ خِطَابًا
- Okunuşu:
Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu
hitâbâ
- Kelime
Kelime:
- رَبِّ
(Rabbi): "Rabbi" (İsim)
- السَّمَاوَاتِ
(Es-Semâvâti): "Göklerin" (İsim)
- وَالْأَرْضِ
(Vel-Ardı): "Ve yerin" (İsim)
- وَمَا
(Ve mâ): "Ve şeyin" (Bağlaç ve ismi mevsul)
- بَيْنَهُمَا
(Beynehumâ): "Aralarındaki" (Zarf ve zamir)
- الرَّحْمَنِ
(Er-Rahmân): "Rahman, çok merhametli" (İsim)
- لَا
(Lâ): "Yoktur, sahip değillerdir" (Olumsuzluk edatı)
- يَمْلِكُونَ
(Yemlikûne): "Sahip olurlar" (Fiil)
- مِنْهُ
(Minhu): "O'ndan" (Harf-i cer ve zamir)
- خِطَابًا
(Hitâben): "Söz, hitap" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Göklerin ve yerin ve aralarındaki şeyin Rabbi, Rahman; sahip değillerdir O'ndan (izin almadan) söze (konuşmaya)." - Açıklama:
Allah, göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin Rabbidir ve O, çok merhametlidir. Kıyamet günü hiç kimse O'nun izni olmadan konuşamaz.
38. Ayet:
- Arapça:
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ
أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا
- Okunuşu:
Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffen lâ yetekellemûne illâ men ezine
lehur rahmânu ve kâle sevâbâ
- Kelime
Kelime:
- يَوْمَ
(Yevme): "O gün" (Zarf)
- يَقُومُ
(Yekûmu): "Ayağa kalkar, durur" (Fiil)
- الرُّوحُ
(Er-Rûhu): "Ruh (Cebrail)" (İsim)
- وَالْمَلَائِكَةُ
(Vel-Melâiketu): "Ve melekler" (İsim)
- صَفًّا
(Saffen): "Saf halinde, sıra sıra" (Zarf)
- لَا
(Lâ): "Konuşmazlar" (Olumsuzluk edatı)
- يَتَكَلَّمُونَ
(Yetekellemûne): "Konuşurlar" (Fiil)
- إِلَّا
(İllâ): "Ancak, dışında" (İstisna edatı)
- مَنْ
(Men): "Kimse" (İsmi mevsul)
- أَذِنَ
(Ezine): "İzin verdi" (Fiil)
- لَهُ
(Lehu): "Ona" (Harf-i cer ve zamir)
- الرَّحْمَنُ
(Er-Rahmânu): "Rahman" (İsim)
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- قَالَ
(Kâle): "Dedi, söyledi" (Fiil)
- صَوَابًا
(Sevâben): "Doğru, hak" (Sıfat)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"O gün Ruh (Cebrail) ve melekler saf halinde durur; konuşmazlar, ancak Rahman'ın kendisine izin verdiği ve doğru söyleyen müstesna." - Açıklama:
Kıyamet günü Cebrail ve diğer melekler, saf halinde Allah'ın huzurunda dururlar. Sadece Allah'ın izin verdiği kişiler, doğru ve hak olanı söyleyebilirler.
39. Ayet:
- Arapça:
ذَلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ مَآبًا
- Okunuşu:
Zâlikel yevmul hakku fe men şâettehaze ilâ rabbihi meâbâ
- Kelime
Kelime:
- ذَلِكَ
(Zâlike): "İşte o" (İşaret zamiri)
- الْيَوْمُ
(El-Yevmu): "Gün" (İsim)
- الْحَقُّ
(El-Hakku): "Gerçek, hak" (Sıfat)
- فَـ
(Fe): "Öyleyse, o halde" (Bağlaç)
- مَنْ
(Men): "Kimse" (İsmi mevsul)
- شَاءَ
(Şâe): "Diledi" (Fiil)
- اتَّخَذَ
(İttehaze): "Edindi, tuttu" (Fiil)
- إِلَى
(İlâ): "Yönelik, -e doğru" (Harf-i cer)
- رَبِّهِ
(Rabbihi): "Rabbine" (İsim ve zamir)
- مَآبًا
(Meâben): "Dönüş yeri, sığınak" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"İşte o gün, haktır. Öyleyse kim dilerse Rabbine bir dönüş yeri edinsin." - Açıklama:
Kıyamet günü, kesin olarak gerçekleşecek olan hak gündür. İnsanlar, bu gerçeği bilerek, Allah'a sığınmalı ve O'na yönelmelidirler.
40. Ayet:
- Arapça:
إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ
يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا
- Okunuşu:
İnnâ enzernâkum azâben karîben yevme yenzurul mer'u mâ kaddemet yedâhu ve
yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ
- Kelime
Kelime:
- إِنَّا
(İnnâ): "Şüphesiz biz" (Tekid edatı ve zamir)
- أَنْذَرْنَاكُمْ
(Enzernâkum): "Sizi uyardık" (Fiil ve zamir)
- عَذَابًا
(Azâben): "Azap" (İsim)
- قَرِيبًا
(Karîben): "Yakın" (Sıfat)
- يَوْمَ
(Yevme): "O gün" (Zarf)
- يَنْظُرُ
(Yenzuru): "Bakar, görür" (Fiil)
- الْمَرْءُ
(El-Mer'u): "Kişi" (İsim)
- مَا
(Mâ): "Şey" (İsmi mevsul)
- قَدَّمَتْ
(Kaddemet): "Önceden gönderdiği, yaptığı" (Fiil)
- يَدَاهُ
(Yedâhu): "İki eli" (İsim ve zamir)
- وَ
(Ve): "Ve" (Bağlaç)
- يَقُولُ
(Yekûlu): "Der" (Fiil)
- الْكَافِرُ
(El-Kâfiru): "Kâfir, inkârcı" (İsim)
- يَا
(Yâ): "Ey" (Nida edatı)
- لَيْتَنِي
(Leytenî): "Keşke ben" (Temenni edatı ve zamir)
- كُنْتُ
(Kuntu): "Olsaydım" (Fiil)
- تُرَابًا
(Turâben): "Toprak" (İsim)
- Arapça
Kelime Sırasını Koruyarak Türkçe'ye Uyarlama:
"Şüphesiz biz, sizi uyardık yakın bir azap ile. O gün kişi bakar, iki elinin önceden gönderdiğine (yaptığına); ve der kâfir: 'Ey, keşke ben olsaydım toprak!'" - Açıklama:
Allah, insanları yakın bir azapla uyarır. Kıyamet günü herkes, dünyada yaptıklarını görecek ve inkârcılar, pişmanlıkla toprak olmayı dileyeceklerdir.
Hesap Günü Kaçınılmaz: "Büyük Haber" (ahiret) hakkında alay edenler, inkâr edenler, gaflette olanlar... Hazır olun! O dehşet verici hesap günü, tüm gerçekliğiyle kapınızda! Dağların serap olacağı, göklerin yarılacağı o gün, yalanlarınızla yüzleşeceksiniz!Kudretin İmzası Her Yerde: Gözlerini aç ve bak! Yeryüzünün bir beşik gibi hazırlanışı, dağların kazıklar gibi çakılması, gece ile gündüzün mükemmel dengesi, yağmurun bereketi, topraktan fışkıran hayat... Tüm bunlar, kör bir tesadüf mü? Yoksa her şeye gücü yeten, her şeyi bir amaçla yaratan bir Yaratıcının eseri mi?Amel Defteri Ayrıntılı: Sakın "Kimse görmüyor, kimse bilmiyor" diye düşünme! Her yaptığın, her söylediğin, hatta kalbinden geçen her niyet, o amel defterine kaydediliyor. Kıyamet günü, o defter açıldığında, en küçük ayrıntılar bile gözler önüne serilecek!Cehennem Pusuda Bekliyor: İnkârda direnenler, kibirle gerçeği reddedenler, zulmedenler, haddi aşanlar... Sizi neyin beklediğini biliyor musunuz? Cehennem! Kaynar suların, irinlerin, zifiri karanlığın ve sonsuz azabın yurdu... Kaçış yok!Cennet, İman Edenlere Müjde: Ama umutsuzluğa kapılmayın! Allah'a iman eden, O'nun emirlerine uyan, güzel işler yapan, merhametli, adaletli ve dürüst olanlar... Sizi de sonsuz bir mutluluk, huzur ve güzellikler diyarı bekliyor: Cennet! Orada ne boş söz, ne yalan, ne de üzüntü var. Sadece sevinç, neşe ve sonsuz nimetler...Seçim Senin: Dünya hayatı, bir sınav meydanı... Önünde iki yol var: Ya inkâr, isyan ve azap yolu... Ya da iman, itaat ve kurtuluş yolu... Karar senin! Ama unutma, bu karar, sonsuz geleceğini belirleyecek!Pişmanlık Fayda Etmez: "Keşke toprak olsaydım!"... Kıyamet günü, inkârcıların feryadı bu olacak. Ama bu pişmanlık, hiçbir işe yaramayacak. Öyleyse, son pişmanlık fayda etmeden, bugün, şu an, Allah'a dön ve O'nun rahmetine sığın!
Yorumlar
Yorum Gönder