Müzzemmil Suresi 8. Ayetinin Hermenötik Analizi: "Tebettül" Kavramı Ekseninde Varlıkla ve Vakitlerle İlişkinin Yeniden İnşası

 

### **Müzzemmil Suresi 8. Ayetinin Hermenötik Analizi: "Tebettül" Kavramı Ekseninde Varlıkla ve Vakitlerle İlişkinin Yeniden İnşası**


**Giriş**


Kur'ân-ı Kerîm, lafzıyla ilahî, manasıyla ise katmanlı bir yapıya sahiptir. Ayetler, nüzul oldukları tarihsel ve sosyolojik bağlam (*siyâk ve sibâk*) içinde bir anlama sahip oldukları gibi, bu bağlamı aşan evrensel ve tikel-zamanüstü mesajlar da içerirler. Müzzemmil Suresi'nin 8. ayeti olan **"Rabbinin adını an ve bütün varlığınla (her şeyden kesilerek) yalnızca O'na yönel (ve tebettel ileyhi tebtîlâ)"** ayeti, bu katmanlı yapının en veciz örneklerinden biridir. İlk bakışta mutlak bir inziva ve ruhbanlık çağrısı gibi anlaşılabilecek bu emir, Kur'an'ın bütüncül dünya görüşü ve İslam'ın "vasat" (dengeli) olma ilkesi çerçevesinde ele alındığında, aslında bir inziva değil, bir "inşa" projesinin temel taşı olduğu görülecektir. Bu analiz, ayeti ilahî bir pedagojinin parçası olarak ele alacak; "tebettül" (kesilip yönelme) kavramını, varlık, zaman ve sorumluluk üçgeninde yeniden konumlandıracaktır.


**1. Vahyin Şafağında Bir İnşa Metodu: Gece ve "Tertîl"**


Ayetin yer aldığı surenin ilk pasajları, bir bütün olarak okunmalıdır. Rabbimiz, risaletin ağır yükünü omuzlayacak olan Elçisi'ne (s.a.v.) bir talim programı sunmaktadır. Bu programın zamanı **gece** (Müzzemmil, 2), metodu ise Kur'an'ı **"tertîl"** ile, yani tane tane, anlamsal ve ruhsal derinliğine nüfuz ederek okumaktır (Müzzemmil, 4).


Buradaki "gece" seçimi, yalnızca biyolojik bir dinlenme vaktinin ötesinde, ontolojik bir anlam taşır. Gece, gündüzün gürültüsünden, sosyal rollerin ve dünyevî meşgalelerin dağıtıcı etkisinden arınmış, insanın kendi özüyle ve Mutlak Varlık'la baş başa kaldığı bir "içe dönüş" zamanıdır. Zihnin en duru, kalbin en alıcı olduğu bu vakitte yapılan tefekkür ve zikir, tohumun toprağın derinliklerinde sessizce çatlaması gibidir. Ayetlerin manası, zihinsel bir bilgi yığını olmaktan çıkar, kalbe nüfuz ederek bir "hâl" bilgisine, yani "marifete" dönüşür. Müzzemmil 6. ayetin ifadesiyle, **"gece neş'esi (kalkışı)"**, etki bakımından daha güçlü ve kıraat (anlama) bakımından daha sağlamdır. Bu, Nebi'nin şahsında, her müminin manevi kimliğini inşa edeceği bir "kalp atölyesi" kurma davetidir.


**2. "Tebettül": Ruhbanlık Değil, Kalbî Yöneliş ve Tevhidin Radikalleşmesi**


Müzzemmil 8. ayetin anahtar kavramı olan "tebettül", genellikle "her şeyden elini eteğini çekmek" olarak çevrilir. Ancak bu, fiziki bir kopuşu değil, **kalbî ve zihnî bir arınmayı** ifade eder. "Tebettül", varlıkları ve olayları Allah'tan bağımsız birer güç odağı olarak görmekten "kesilip", her şeyin yegâne kaynağı ve sahibi olarak Allah'a "yönelmektir". Bu, bir Tevhid eylemidir. Kişinin; rızık, şifa, güç, sevgi gibi tüm ihtiyaç ve beklentilerinde aracıları mutlaklaştırarak Allah'a şirk koşmasından vazgeçip, kalbini sadece O'na bağlamasıdır.


Dolayısıyla bu ayet, Hz. Davud'un hem bir yönetici ve zanaatkâr olup hem de bir "evvâb" (Allah'a çokça yönelen) olmasıyla, ya da Hz. Süleyman'ın mülk içinde Allah'ı unutmamasıyla çelişmez. Bilakis, gündüzün meşgaleleri içinde dağılmamak, dünya nimetlerini putlaştırmamak için gereken manevi enerjinin ve tevhidî bilincin, gecenin "tebettül" anlarında depolanmasını emreder. Gündüzün faaliyeti, gecenin zikriyle anlam ve istikamet kazanır.


**3. Kur'ânî Pedagoji: "Tahsîs"ten "Ta'mîm"e, "Azîmet"ten "Ruhsat"a Geçiş**


Surenin başındaki bu yoğun gece ibadeti emrinin, aynı surenin 20. ayetinde hafifletilmesi (*tahfif*), ilahî terbiyenin bir başka boyutunu gösterir. Hastalar, yeryüzünde Allah'ın lütfunu arayanlar (ticaret, ziraat) ve Allah yolunda savaşanlar için bu yoğunluğun bir zorunluluk olmadığı belirtilir. Bu, İslam'ın ideal ile realiteyi, azimet ile ruhsatı birleştiren esnek ve hayatla barışık yapısının delilidir.


İlk emir, bir "çekirdek kadro" olan Nebi ve ilk müminlerin manevi olarak çelikleştirilmesi için gerekli bir "eğitim kampı" niteliğindeydi. Bu temel atıldıktan sonra, İslam'ın toplumsallaşma ve yayılma sürecinde, hayatın farklı alanlarındaki sorumluluklar göz ardı edilmemiştir. Bu durum, bir hükmün iptali (*nesh*) değil, şartlara ve kişilerin durumuna göre hükmün uygulanma biçiminin düzenlenmesidir.


**4. "Vasat Ümmet" Paradigması: Dünya-Ahiret Dengesinin Kurulması**


Sunulan metnin de isabetle vurguladığı gibi, Müzzemmil 8'in ruhu, Kur'an'ın genelindeki "denge" (*vasat*) ilkesiyle tamamlanır.


*   **Ekonomik Denge:** Dünya için çalışmak, Necm 39 ("İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır") ve Cuma 10 ("Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın") ayetleriyle bir ibadet ve farz derecesine yükseltilmiştir. Ancak bu çalışma, kişiyi ahiretten alıkoymamalıdır (Kasas, 77: "Ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma"). Bu, ne kapitalist bir hırs ne de Budist bir terktir; helalinden kazanıp meşru yolda harcama ahlakıdır.

*   **Psikolojik Denge (Tevekkül ve Tedbir):** Mümin, sebeplere takılıp kalmaz, çünkü bilir ki **"Allah kuluna kâfi değil midir?"** (Zümer, 36). Ancak bu tevekkül, onu tedbir almaktan alıkoymaz. Zira sebeplere riayet etmek, Müsebbibü'l-Esbâb (sebepleri yaratan) olan Allah'ın emridir. Kendi eliyle kendini tehlikeye atmamak (Bakara, 195) da bir kulluk görevidir. Gerçek arif, tedbiri aldıktan sonra sonuca rıza gösterendir. Korkusu Allah'tan, tedbiri ise Allah'ın kâinata koyduğu yasalara uymaktan kaynaklanır.

*   **Sosyal ve Ahlâkî Denge:** İnfakta israf ve cimrilikten (İsra, 29), sevgide Allah'a ortak koşmaktan (Bakara, 165), öfkede adaletten sapmaktan (Maide, 8) kaçınmak, bu dengenin yansımalarıdır.


**Sonuç: Arifane Bir Yorum**


Müzzemmil Suresi'nin 8. ayeti, bir ruhbanlık manifestosu değil, **dengeli ve kâmil bir Müslüman şahsiyetini inşa etmenin başlangıç noktasıdır.** Bu ayet, bize şunu öğretir:


Gündüzün karmaşasında, yaratılmışların arasında kaybolmamak, olayların akıntısında boğulmamak ve "dünya için çalışmayı" dahi bir ibadete dönüştürebilmek için, gecenin sükûnetinde Mutlak Varlık'la olan bağı tahkim etmek gerekir. "Tebettül", dünyadan kaçış değil, dünyaya Allah adına ve Allah ile birlikte dönmek için yapılan bir manevi hazırlıktır. O, kalbin kıblesini doğrultma eylemidir. Kalp, kıblesini bulduğunda, beden hangi meşgale içinde olursa olsun, ruh secdeden hiç ayrılmaz.


Dolayısıyla arif, bu ayete baktığında, dünyayı terk etme emri değil; dünyayı fethetmeden önce **"nefsi fethetme"** talimatını görür. İlim sahibi ise burada, bireyin manevi inşasından toplumun sosyal ve iktisadi hayatının düzenlenmesine uzanan, hayatın her alanını kuşatan bütüncül bir medeniyet tasavvurunun temel harcını bulur.

Yorumlar

Popüler Yayınlar